His Three Daughters, 2023 yılında gösterime giren ve 2023 yılının en iyi filmi olarak anılan efsanevi bir yapımdır. Geçtiğimiz günlerde Bağımsız Ruh Robert Altman Ödülü kazanan His Three Daughters, efsanevi oyuncu kadrosu ve ele aldığı derinlikli hikâye ile izleyicileri etkilemeyi başarmıştır. Filmin başrollerinde Carrie Coon, Natasha Lyonne ve Elizabeth Olsen yer almıştır. IMDb Puanı 7,2 olan His Three Daughters, Rotten Tomatoes’ten ise %98 oranında olumlu oy almıştır. Gelin, bu etkileyici yapımın ele aldığı hikâyeye ve karakter analizlerine beraber göz atalım. Ancak şimdiden uyaralım; spoiler içeren bir inceleme olacak.

His Three Daughters Filminin Konusu Nedir?

His Three Daughters, gerçek hayatta karşılaşabilecek ama bir yandan da absürtlük ve drama içeren bir konuyu ele almıştır. Film, babaları ölmek üzere olan Katie, Rachel ve Christina isimli üç kardeşin bir araya gelmeleri ile başlar. Palyatif bakım görevlileri bu üç kardeşe babalarının öleceğini ve bu süreçte bir arada durmalarının durumu daha kolay hale getirebileceğini söyler. O evde babaları ile yaşamak ve babalarının ölmesini beklemeyen çalışan kardeşler, oldukça dramatik anlar yaşamaya ve yıllar içerisinde anlayamadıkları bazı şeyleri idrak etmeye başlarlar.

His Three Daughters Karakter Analizi

His Three Daughter filmini daha kapsamlı bir şekilde ele almak ve anlamak için karakterle bakmak gerekiyor. Filmin ana karakterleri olan 3 kız kardeşi şu şekilde analiz edebiliriz:

Rachel

Rachel, 3 kız kardeş arasından ortanca olan kişidir. Halihazırda babasıyla yaşayan ve kardeşlerinin aksine evli ya da çocuk sahibi olmayan Rachel, filmin başlarından beri biraz sorumsuz ve asi bir kişilik olduğunu belli ediyor. Ancak film ilerledikçe Rachel ile ilgili önemli bilgileri öğreniyoruz. Rachel, aslında diğer iki kız kardeşin öz kardeşi değil. Rachel, Katie ve Christina’nın babalarının annelerinin trajik ölümünden sonra evlendiği kadının kızıdır. Annesi ve manevi babası Vincent evlendikleri zaman henüz 3 – 4 yaşlarında olan Rachel’ın öz babası henüz o bebekken ölmüştür. Vincent, karısına duyduğu sevgiden ve Rachel’e duyduğu şefkatten dolayı Rachel’ı öz kızları Katie ve Christina’dan ayırt etmeden öz kızı gibi büyütür.

Rachel, kardeşlerinin aksine evlenmez ya da çalışmak için başka bir yere taşınmaz. Babası ile yaşamaya devam eden Rachel, sorumsuz bir kişi gibi görünse de babasının hastalığında ona destek olan tek kişidir. Filmde Rachel’in aslında ne kadar sevgi dolu ve yanlış anlaşılmış bir karakter olduğunu anladığımız 2 sahne bulunuyor. İlk sahne, Rachel’ın sevgilisinin diğer kardeşlere Rachel’ın üstüne gittikleri konusunda sitem ettiği sahnedir. Bu sahnede öğreniyoruz ki üç kız kardeşin babalarının hastalandığı süreçte babalarının hem fiziksel hem psikolojik tüm ihtiyaçlarını karşılayan kişi Rachel olmuş. En büyük kardeş Katie, buzdolabında gördüğü ezik elmalardan dolayı bile Rachel’i suçlarken aslında Rachel’ın bu elmaları babası rahat bir şekilde yiyebilsin diye ezik şekilde satın aldığı gibi küçük ama vurucu detayları öğrenmiş oluyoruz.

Rachel’ın karakterini ve ne kadar yanlış anlaşıldığını idrak etmek için bir diğer önemli sahne de üç kız kardeşin kavga ettikten sonra sakinleşip konuşmaya çalıştıkları sahnedir. Bu sahnede Katie ve Christina, Rachel’ın onların öz kardeşi ve dolayısıyla babaları Vincent’in de onun öz babası olmadığı yönünde imalar yapıyorlar ve bu imalarını senin başka bir gerçek baban vardı düşüncesi ile desteklemeye çalışıyorlar. Ancak Rachel, göz yaşları ve acı dolu ses tonu ile Vincent’in onun babası olduğunu, henüz 2 – 3 yaşlarında kaybettiği öz babasını hiç tanımadığını ve baba kavramını tamamen Vincent ile ilişkilendirdiğini anlatıyor.

Katie

Katie, üç kız kardeş arasından en büyük olan ve evden en erken ayrılan kişidir. Eve geldiği ilk andan beri Rachel ile arasındaki problemleri hissettirmekten çekinmeyen ve Rachel’ı sorumsuz bir insan olmakla suçlayan Katie, oldukça agresif ve baskın bir karakterdir. Disipline, düzene ve kendi doğrularına olan tutkusunu yalnızca Rachel ile olan diyaloglarında değil kızı ve eşi ile olan telefon konuşmalarında da gösterir.

Katie, babasının ölümünü beklerken stres içerisine girdikçe stresini kontrol etme mekanizması ile dışa vurmaya çalışır. Babasının hastalığı boyunca uzaktan bir şekilde babasının tedavi süreci gibi süreçleri yönetmeye çalışan Katie, ne yazık ki aslında bu sürecin tüm yükünün Rachel’a kaldığını fark etmez. Filmin sonlarına doğru olaylar geliştikçe Rachel’ı anlamaya başlar ve ilişkileri daha iyi duruma gelir.

Christina

Christina, üç kız kardeş arasından en küçük olandır. Ancak aslında aralarında en olgun davranan ve hatta ablalarının annesiymiş gibi davranan kişi de kendisidir. Christina, yeni anne olan ve gençlik yıllarında metal müzik ya da değişik etkinlikler gibi çılgın aktivitelere ilgi duymasına rağmen hayatını düzene sokmuş bir karakterdir. Christina, filmin ilk anından itibaren süreci doğru bir şekilde yönetmek, babasına olabildiğince destek olmak ve Rachel ile Katie arasındaki dengeyi sağlamak için büyük bir çaba harcar.

Christina, çok sabırlı ve anaç bir karakter olmasına rağmen Rachel ve Katie’nin gerçekten de çocuk gibi kavga etmeye başladıkları sahnede kendini tutamaz ve iki ablasının da olgunlaşmadığını ve onlara karşı olumsuz hislerini dile getirir. Christina’nın karakteri özellikle de bu kavga sonrasında sırf bir anlığına kontrolü ve sakinliğini kaybettiği için kardeşlerinden tepki görmesi ile daha iyi anlaşılabilir. Buna ek olarak babalarının Christina için kurduğu “Yürümeye başladığın andan itibaren kimseye ihtiyacın yok gibi görünüyordu.” cümlesi de Christina’nın olgun, sakin ve becerikli olduğu için sürekli göz ardı edildiğini anlatıyor.